19 Mart 2013 Salı

Venedik: Adalar, Kanallar ve Köprüler



Kazıklar üzerine kurulu kent-venedik- 

Venedik, 118 adacık ve adacıkları birbirinden ayıran 170 kanal üzerine kurulu bir şehir. Bu kadar kanal olur da köprü olmaz mı? Venedik’te tam 400 köprü var. Tahta kazıklar üzerine kurulu bir şehrin hayali dahi zor ama bunu 6 yüzyıl önce yapmışlar. Venedik yaşıyor ve yüzüyor. Her yaşayan gibi o da yaşam mücadelesi veriyor. Yeraltından çekilen artezyen suları nedeniyle yavaş yavaş batıyor.

Venedik anakara Mestre’ye Ponte Della Liberta (Özgürlük Köprüsü) aracılığıyla bağlanıyor. Mestre konaklama açısından Venedik'ten daha ekonomik. Tren ve otobüslerle Venedik’e ulaşım sağlanıyor. Ulaşım demişken İtalya’da ulaşım sektöründe ne zaman grev olacağı belli olmuyormuş. Bunu heyecanla güne merhaba dediğimiz günün sabahında, Mestre’deki ilk günümüzde öğreniyoruz. Bir şekilde Mestre tren istasyonunu ulaşıp kaygılı bekleyişe başlıyoruz. Rivayetler dillerden dillere çevrilerek paylaşılıyor. Çeşitli ülke vatandaşları istasyondaki heyecanlı bekleyiş sırasında kaynaşıyorlar. Neyse ki uzunca bekleyiş sonrasında “zavallı turistler” diyerek kaldırdıkları ilk ve son trene binerek Venedik’e ulaşıyoruz.

Büyük Kanal (Grand Canal)

Planımızı toplu vapuretto bileti alarak şehri vapurlarla gezme üzerine kurduğumuzdan dolayı kaptanların da grevde olması plan değişikliğine neden oluyor. Bunu bir kenara koyup koşar adım güzellikleri temaşa etmeye başlıyoruz. Karşımızda Büyük Kanal (Grand Canal) tüm güzelliğiyle duruyor. Adından da anlaşıldığı gibi kanalların en büyüğü. Kuşbakışı görünümü ‘S’ biçiminde. Üzerinde kurulu olan Rialto köprüsünde mola verip poz vermek elzem! Bu köprüde maskeler, cam işlemeciliği ve hediyelik eşyaların bulunduğu çeşitli alışveriş mağazaları var. Bazı dükkan sahipleri maskelerin fotoğrafını çekmemize izin vermiyor. Maskesiz olmaz deyip dönüşte maske almayı planlıyoruz.

Gondol gezisi


Bir yön belirleyip sokaklarda ilerlemenin tadını yaşamalısınız. Dar sokaklar köprülere, köprüler küçük meydanlara onlar çıkmaz sokaklara açılıyor. Kaybolmamak imkansız! Kaybolmanın tadı ise tarifsiz! Sanki çocukken hayalini kurduğunuz gizemli dünyaya geldiniz ve özgürce dolaşıyorsunuz, ebeveynlerinizden uzakta…


Dar sokaklarda kaybolmak



Camdan Heykel-Murano Adası

Cam işlemeciliği- Murano 
Murano Adasına giden bir vapur denk geliyor. Kaptan grevden sıkılmış olacak ki çalışıyor. Murona adası camdan heykellerle ziyaretçilerini karşılıyor. Grevden dolayı adaya sessizlik hakim. Hediyelik eşya satan mağazalar açık. El yapımı cam işlemeciliğinin ne kadar pahalı olduğunu bu mağazalardan öğrenebilirsiniz. Adaya gelmişken cam işlemeciliğinin yapıldığı atölyeleri ücretsiz olarak izleyebilirsiniz. Murano’dan zahmetli bir şekilde dönüp hedefi San Marco Meydanı olarak ayarlıyoruz.



Osmanlıyla ticari ilişki
San Marco Meydanı
 San Marco Meydanına giderken her küçük köprüde durmak istiyor insan.  Sokaklarda hızlıca geçip gitmek mümkün değil. Küçük, şirin mağazalar dikkat çekiyor. El yapımı çantalar, ayakkabılar göz alıyor. Meydana yaklaştıkça hareketlilik artıyor. Kafeler, restoranlar birbiri ardına sıralanmış. Meydanda güvercinlerin ağırladığı neşeli kalabalık dikkat çekiyor. Denize nazır çok şirin bir meydan. Katedral ve çan kulesi göze çarpanlar. Osmanlılarla olan ticari ilişkilerini duvarlara resmetmişler.

Çan kulesine (Champenile) 8 avro karşılığında çıkıp manzarayı seyredebilirsiniz. Kanalları kuşbakışı görürüm diye düşünüyorsanız heveslenmeyin, çünkü göremiyorsunuz!

Çan Kulesinden bakarken...
  
Gondol, Venedik’in sembollerinden birisidir. Gondolculuk o kadar önemli bir meslek ki yüzyıllardır babadan oğula geçiyormuş. 30-45 dakika süren bir yolculuk için 90-120 avroyu gözden çıkarmalısınız. Kalabalık grupsanız sorun yok eğer değilseniz sıra bekleyenlerle anlaşarak birlikte binebilirsiniz. Yaklaşık 6 kişiye kadar alıyorlar.

Venedik maskeleri
Maske de şehrin diğer sembollerindendir. Alışveriş düşünüyorsanız ve vaktiniz de kısıtlıysa eğer alışveriş için mağazaların 6-7 gibi kapandığını göz önünde bulundurmalısınız. Çeşit çeşit maskeler alıcıları bekliyor. 

Ulaşım grevine denk gelmemize rağmen bu büyüleyici şehrin tadına varıyoruz. Bir gün tekrar gelmeye niyet ederek adadan ayrılıyoruz.
Saygılarımla...

CT

Kaynaklar:
1- 2011 İtalya Gezisi
2-www.wikipedia.com



16 Mart 2013 Cumartesi

Floransa: Medicilerin Mirası


Floransa Toskana bölgesinin en önemli şehri. İsmi Rönesans dolayısıyla Michelengelo ve Da vinci gibi büyük sanatçılarla eşleşmiş. Bir de Medici Ailesi var ki Floransa tarihinin en önemli parçası. Bankacılıkla uğraşan aile bir yürümüş pir yürümüş. Fransa hükümdarları, Papalar, Kraliyet mensupları yetiştiren aile Floransa'nın belki Avrupa tarihinin en önemli ailelerinden.Floransadaki eserlerle ilgili okuduğunuzda 'Medici' sözcüğü karşınıza sık sık çıkacaktır.
Santa Maria Del Fiore (Michelangelo Tepesinden)

Campenile (Çan Kulesi)
Floransa içinden Arno Nehri geçiyor. Sanata ve sanat tarihine ilgi duyanlar için kaçırılmayacak bir şehir. Şehrin en önemli sembolü Floransa Duomosu; Basilica Di Santa Maria Del Fiore. Büyük katedralin bir de büyük çan kulesi var (Campanile). Katedrale girmek için uzunca bir sırayı göze almak gerekiyor. Aynı zamanda çan kulesine çıkıp Floransayı izlemek de mümkün. Floransa manzarası için çok daha güzel bir alternatifiniz var. Floransa manzarası için para ödeyerek Çan Kulesine çıkmanızı önermem doğrusu. Fakat Katedral sırasını bekleyip içerideki sanata şahit olmanız güzel olacaktır.
Katedralin yanında Vaftizhane (Florance Baptistery) bulunuyor. Vaftizhaneyi incelerken elinizde bu mekanların inceliklerini anlatan bir kitapçık iyi olacaktır. Vaftizhaneni iki kapısı var güney ve kuzey. Özellikle kuzey kapısı -doğu kapısı olarak da bilinir- etkileyici. Lorenzo Ghiberti eski ahitten pasajları kapıya resmetmiş. Her biri bir peygamberi çeşitli olayları anlatıyor. Michelongelo “ cennetin kapısı olacak kadar güzel” demiş, buna atfen olsa gerek ‘Gates of paradise’ olarak da anılıyor.


Florance Baptistery (Vaftizhane)



Duomo’ya doyduktan sonra pizzadan sıkılmışsanız eğer çevredeki bir Restorant’a girerek Risotto ile karnınızı doyurabilirsiniz. Restoranlarda asılmış kocaman domuz pastırmaları rahatsızlık verebiliyor. Eğer helal yemek konusunda hassasiyetiniz varsa bilin ki risottoda et suyu kullanılabiliyor. O nedenle önceden sormak elzem. Ben mantarlı risotto denedim, fena değil diyebilirim. Pirinci biraz daha az pişiriyorlar, bizdeki lapa kıvamında servis ediyorlar. Doğrusu Vefa’da (Fatih,İstanbul) tablada satılan tavuklu pilavla değişmem!


Piazza Della Signoria ve heykeller

Yürüyerek gezi mekanlarına rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Palazzo Vecchio (Vecchio Sarayı) bir sonraki durağınız olabilir. Piazza della Signoria (Signoria Meydanı) sizi sanatsal doygunlukla karşılıyor. Bu meydanda çeşitli eserler var. İnsan baktıkça ne sanat aşkıymış diyor ve hayrete düşüyor! Ammanati’nin eseri Neptun (Poseidon) Çeşmesi, Michelangelo’nun Davud heykelinin kopyası ve medusa başı heykeli bunlardan birkaçı. Bu eserler de vandalizmden nasibini almış. O nedenle Davud heykelinin aslı Uffizi Galerisinde sergilenmektedir. Bu galeriye giriş için önceden bilet almak gerekiyormuş. Gitmeyi düşünenler önlemini almalıdır. Palazza Vecchio’nun bir kısmı gezilebiliyor. Özellikle sütünlardaki kabartmalar insanın sanata olan iştahını kabartıyor! Sarayın önündeki heykelleri çizmeye çalışan öğrenciler de renk katıyor.

Davud Heykeli

Ponte Vecchio, Arno nehri üstünde kuyumcuların bulunduğu eşine az rastlanır bir köprü. Binaların şirin görünümü köprü boyunca devam ediyor. Köprü üstünde açık alanlardan Arno Nehrini pozlayabilirsiniz. Köprü içindeki kuyumcular turistler tarafından sıklıkla ziyaret ediliyor. Köprüyü takip ettiğinizde Pitti Sarayını karşınızda bulacaksınız.

Ponte Vecchio

Floransa manzarası için Michelangelo Tepesine (Piazzale Michelangelo) doğru yürüyoruz. Mola vererek çıktığımız merdivenlerden sonra mükemmel bir manzara bizi karşılıyor. Duomo ben buradayım diyor ilk bakışta. Ponte Vecchio yaşına yakışır vakarla süzülüyor. Arno arsızca akıyor. Merdivenlere oturup sadece izlemenin keyfine varabilirsiniz. Meydanda çeşitli kafeler var. Müzik yapan gençler ortamı hareketlendiriyor. Çıplak Davud’un bir kopyası da burada. Günün yorgunluğunu çıkarmak için mükemmel bir seçenek. Otururken kaslarımız gevşiyor, bir yandan da ruhumuz besleniyor. Manzarayı albüme ekleyip sessizce veda ediyoruz Floransa’ya…
Michalengelo Tepesinden Floransa
Saygılarımla...

CT

Kaynaklar:
1) 2011 İtalya Gezisi
2) www.wikipedia.com

7 Mart 2013 Perşembe

Como Gölü: Mavi ile Yeşilin Raksı



Como gölü İtalya’nın kuzeyinde, İsviçre sınırında bulunan 51 km uzunluğunda bir göldür. Uydu görüntüsünde yeşiller içinde mavilere bürünmüş ters yöne adım atan kolsuz adam görünümündedir. Birçok Hollywood ünlüsü burada villa sahibi olmayı ihmal etmemiş. Neden ihmal etmediklerini gölü görünce anlıyoruz.

Milan’dan kiralık aracımızla yola çıkarak 40 km mesafede bulunan Como şehrine ulaşıyoruz. Como Gölü’nü gördüğümüz anda büyüleniyoruz. Tarih kokan şehirlerden sonra yeşil ve mavinin raksına şahit olmanın zevkine varıyoruz.




Göle paralel giden dar yollardan göl boyunca ilerlemeye başlıyoruz. Yeşil ve maviye müziği de ekleyince süper üçlü oluşuyor. Günlerin yorgunluğunu devinim halindeyken atıyoruz. Burası için bir tam gün hatta birkaç gün ayıramadığımız için hayıflanmamak elde değil. 

Tepenin yamaçlarındaki evlerden göl manzarası nasıldır diye merak ediyoruz. Yiyecek bir şeyler alıp daracık yollardan tepeye tırmanıyoruz. Aracımız için park şeritleri hazır bizi bekliyor. Göle nazır banklar ziyaretçilerin harika manzaranın keyfine varmaları için konumlandırılmış. Yanımıza aldığımız aperatifler ile açlığımızı gideriyoruz. Sırt çantamızdan ayırmadığımız termosumuzla göle nazır çay içmenin keyfini yaşıyoruz.




Gölün belli bölgelerinde feribotlar olduğunu öğreniyoruz. Gölün karşı yakasına feribotla geçme ve zamanın ilerlemesinden kaygılanmadan Como’nun tadına varma hayalini bir sonraki İtalya ziyaretine bırakarak Venedik yoluna çıkıyoruz.
İtalya gezisi planlayanlar için Como’nun mükemmel bir durak olduğunu, mutlaka zaman ayrılması gerektiğini belirtmek isterim. 

Saygılarımla...

CT

2011 İtalya Gezisi 

6 Mart 2013 Çarşamba

Milano: Gotik Mimariyi Sevmek


Milan, Roma’dan sonra İtalya’nın en büyük kenti. Moda’nın ve futbolun kalbi burada atıyor. Moda ve Futbol’un devinimi şehre de yansımış İtalya’nın diğer kentlerinden daha canlı Milano. Mağazalar kapanmak için daha az sabırsız burada. En azından havanın kararmasını bekliyorlar. Tramvay hatları göze çarpıyor. Bisiklet kullanımı epeyce yaygın.

Milan için tam günümüzü ayıramıyoruz. Hızlandırılmış Milan turunu gerçekleştiriyoruz. İlk durağımız gotik tarzdaki şaheser Duomo Di Milano (Milano Katedrali). Sadece izlemek dahi büyülüyor insanı. Göğe uzanan sivri yapılar, kabartmalar, vitraylar dikkati çekiyor. Gotik kelimesi “gotlar”dan geliyor. Gotlar, Güney İskandinavya’da bir Cermen kavmi. Rönesans döneminde barbar kültüre atıfta bulunarak “gotik” sözcüğünü kullanmışlar. Gotik mimarı kabul görmeye başlayınca bu anlamdan uzaklaşmış.

Duomo Di Milano
Tamamlanması yaklaşık altı yüz yıl süren bu güzel eserİ ücret ödemeden gezdikten sonra Galerio Vittorio Emanuele II’yi ziyaret ediyoruz. Katedrale komşu olan bu yapı bizdeki kapalı çarşıyı andırıyor. Çeşitli mağazaların bulunduğu bu yapının cam kubbesi harikulade.

Galeri Vittoria Emanuele II


Galerio Vittorio Emanuele II
Luini Panzerotti
Galerio çıkışında daha önceden ismini duyduğumuz ünlü Luini Panzerotti’ye gidiyoruz. Panzerotti çiğ börek görünümünde arasında mozeralla-domates sosu vb. olan mükemmel bir tat. Denemek için aldığımız bir panzerotti ikincisi için iyi bir referans oluyor.

Katedral ve Galerio yakınlarında dünyaca ünlü mağazaların bulunduğu çeşitli caddeler var. Belirgin bir indirime rastlamasak da Milano’da alışveriş yapmayı ihmal etmiyoruz. 




Milan Dondurması
Alışveriş sonrasında kendimizi Milano sokaklarına atıyoruz. Yürümenin keyfine Grom ice cream ile varıyoruz. Nutellalı dondurma şuana kadar yediğimiz en iyi dondurma olarak hafızamızda yerini alıyor. Kısa ve keyifli Milano ziyaretimizin sonuna geliyoruz.

Saygılarımla.

CT



Kaynaklar:
1)    İtalya seyahati (2011)
2)    www.wikipedia.com

2 Mart 2013 Cumartesi

PİSA: Galileo’nun yaşadığı kent



Pisa şehri, İtalya'nın Toskona bölgesinde bulunur, Floransa’ya yaklaşık 85 km, Roma’ya 350 km uzaklıktadır. Alplerden doğan Arno Nehri, Floransa’dan geçerek Pisa’ya ulaşır. Şehrin ve aynı zamanda İtalya’nın en önemli sembollerinden birisi Pisa Kulesi’dir.

Pisa kulesi şehir katedralinin çan kulesi olarak 1173’te Pisa’nın zenginliği ve gücünün sembolü olarak Cenova ve Venedik’e rakip olarak yapılmıştır. UNESCO Dünya mirası listesinde olan kule 56 metre yüksekliğindedir. Yumuşak zeminindeki çökme nedeniyle güneye doğru yılda milimetrenin onda yedisi kadar eğilmektedir.

“Dünya yuvarlaktır” diyerek dönemin gücü olan kiliseyi karşısına olan Galileo da Pisalıydı. Tıpkı Pisa kulesi gibi “o” da aykırıydı.

Pisa’ya Roma’dan trenle rahatlıkla gidebilirsiniz. Toskana bölgesinin tadını çıkarmak isteyenler için en güzel seçenek kiralık araç. Yol boyunca sıkılmaya fırsat bulamayacaksınız çünkü Toskana yemyeşil bir bölge. Paralı yolda ayrıca 4-5 km aralıklarla duraklayabileceğiniz cepler oluşturulmuş, cepler de ağaçlarla çevrilmiş.



Arno Nehri


Arno Nehri ziyaretçilere “Pisa’ya hoş geldiniz” diyor. Küçük, şirin bir kent, İtalya’nın diğer şehirlerindeki hareketlilik burada yok. Pisa Kulesine yaklaştıkça hareketlilik artıyor. Ara sokaklar canlı,  bisiklet sayısı oldukça fazla. Küçük kafeler ve hediyelik eşya dükkanları müşterileri ağırlıyor. 

Pisa Şehri ara sokaklar

Boynu bükük Pisa Kulesi kendisini görenleri canlandırıyor. Bulunduğu meydan mucizeler meydanı olarak geçiyor. Meydanda aynı zamanda katedral var. Yeşil çimler meydanı dolduruyor. İnsanlar fotoğraf çektirme gayreti içindeler. Elini kuleye dayayıp destek olurmuşçasına yanılsamalı fotoğraf çektirmek bir ritüel. Kimisi bu ritüeli gerçekleştirmenin verdiği rahatlıkla çimlere uzanmış, kimisi de pizzalarını alıp oturmuşlar.
Pisa Kulesi
Galileo’nun şehrinde yaklaşık 2-3 saat vakit geçirmek yetiyor. Dik duran binalara inat yan yatan Pisa Kulesi’ni selamlayıp ve doğru bildiğini söylemekten şaşmayan Galileo’yu yad edip ayrılıyor ziyaretçiler…
Sevgilerimle
CT

Kaynaklar:
1)    İtalya seyahati (2011)
2)    www.wikipedia.com


1 Mart 2013 Cuma

Roma: kısa kısa bilgiler


3 Gününüzü ayırmanız güzel olur 



Hava sıcak, neyse ki su bedava!



Turist yoğunluğu çok fazla



Metro var ama turistik yerler genellikle birbirine yakın, yürümenin tadına varmak zahmetli olsa da en güzeli



Motosikletler her yerde, sürüceler kibar sayılmazlar, dikkat etmek gerekiyor



Müzeler genellikle pazartesi günü tatil, gitmeden önce kontrol edilmelidir



Pizza ince ve lezzetli, dondurması süper, denemeye değer!



Her yerde tarihi bir doku var. Gitmeden önce okumanızda ve gezeceğiniz yerleri seçmenizde fayda var



Roma'da roma pass almak gerçekten önemli. Hem ulaşımda hem geçerli müzelerde sıra beklememek için



Otobüslerde çoğu insan bilet basmıyor ama kontroller yapılabiliyor



Kendinize dinlenmek için zaman ayırmanız iyi olacaktır. Kafeler iyi bir seçenek, bir başka seçenek de pizzanızı alıp Tevere Nehri kenarında yemek olabilir       



Akşam olunca çoğu yerde hayat bitiyor sanki turist şehri değil! 


Roma Günlüğü




İtalya’ya gitmek öteden beri hayalimizdi. Evlilik sonrasında el ele tutuşup arşınlayacağımız sokakları hayal etmekten kendimizi alamazdık. İşte o günlere az kalmıştı, düğün hazırlığı arasında uçak bileti araştırmaya da başlamıştık. Blu-express (blue panaroma air) havayolları karşımıza çıkmıştı ve mükemmel bir fiyata İstanbul-Milan (gidiş-dönüş) uçak biletini aldık. Bileti aldıktan bir ay sonra tesadüfen öğrendik ki Milan uçuşları fazla rağbet görmediğinden iptal edilmiş.  Müşterilerine O kadar ilgisiz bir havayolu ki uçuş iptalini dahi haber vermeye zahmet etmemişler. İptal için mail atarak gecikmeli de olsa paramızı aldık. Ekobilet.com’dan uygun fiyatlı THY uçağı bularak rahat bir yolculukla Roma’ya ulaştık.

Roma, açık hava müzesi tanımına uyan büyüleyici bir kent. Uçaktan iner inmez havalimanında tourist information merkezine gittik ve Roma Pass’lerimizi kişi başı € 30’ya aldık. Otel ulaşımı için de yardım aldıktan sonra 3 günlük ücretsiz şehir içi ulaşımı ve 2 müze hakkı ile roma pass’i kullanmaya başladık.

İlk durağımız Colesseum (Kolezyum); Roma Krallarının halkla buluştuğu, şovların sergilendiği, gladyatörlerin kılıç salladığı dev arena. Roma Pass kullanmanın avantajıyla sıra beklemeden özel turnikelerden geçerek içeri girdik. Kolezyumda gezerken insanın kendini bir anda antik çağda bulmaması olanaksız.  Yaşadığımız devirde stadyumların büyüsünden bahsediliyor acaba M.Ö 80 yılında Kolezyum gibi bir muhteşem bir yapının nasıl bir büyüsü vardı?
Kolezyum (Colosseum)

Palatino tepesi (Palatine Hill), Roma’nın eski yerleşim birimidir ve Kolezyum’a da  komşudur. Kolezyum biletiyle giriş yapılabiliyor. İçinde Roma hükümdarlarına ait konaklar, stadyum ve çeşitli bahçeler mevcut.  Yeşil alanlarda mola vererek gezilmesi alacağınız hazzı artırabilir. Farnese bahçelerinde mola vermek ve stadyum’u koşturulan atları hayal ederek izlemek gayet doyurucuydu. Aynı zamanda Roma Forumunu da Palatino Tepesinden seyredebilirsiniz.

Piazza Venezia, Kolezyumdan  yürüyerek gelinebilecek mesafede olan birçok otobüs hattının son durağı niteliğinde ve Monument to Vittorio Emanuele II’nin bulunduğu meydandır. Roma’nın güzel yanlarından biri memleketimiz misali çeşmeleri bol ve suları içilebiliyor. Sıcak havada kana kana suyumuzu içip Fontana Di Trevi (Aşk Çeşmesine) doğru yol almaya başladık. Piazza Venezia’dan Aşk Çeşmesine ulaşım hem kolay hem eğlenceliydi. Levhalarla yönlendirmeler yapmayı düşünmüşler. Yol üstündeki caddelerde çeşitli alışveriş mağazaları var ama ara sokaklar daha güzel. Ortam cıvıl cıvıl. Aşıkların kutsal yolu olduğu belli, sanki Eros “Hedefiniz Aşk Çeşmesi ileri” demişçesine ilerliyor insanlar. Sokak sanatçıları sokakları renklendirmişler, sokak satıcıları astronomik pazarlıklarla bir şeyler satmanın peşinde (örn: 60’ tan 16 euro’ya inen çanta). Fontana di Trevi’de muhteşem bir atmosfer vardı. Havuzun etrafına yaklaşmak mümkün değildi, zar zor yaklaşıp arkamızı dönerek para atma ritüelini yaptık.  Ortam kalabalık hava sıcak ama çözümü var merak etmeyin; Roma Dondurması. Dondurmacıda “halal, no pork, just milk” etiketlerini cümle içinde kullanıp domuz ürünü olmadığına ikna olduktan sonra dondurmamızı keyifle yiyerek İspanyol merdivenlerinin yolunu tuttuk.
Aşk Çeşmesi (Fontana Di Trevi) 
Roma Dondurması

Yönlendirici levhalar olmasa dahi akan insan trafiğine bakarak İspanyol merdivenlerine ulaşabilirsiniz. Akşamüstü merdivenlerde oturup sohbet etmenin keyfini çıkardık. Yanımızdan ayırmadığımız termosumuz ve poşet çay ile çayımızı yudumlarken bir şeyler atıştırmak da ayrı bir zevkti.  Estetik bir öneme sahip olmayan bu merdivenler insanların buluşma mekanı. Oturup sohbet ederken çocukluğumda yaz akşamları mahalle arkadaşlarımla oturup çekirdek çitlediğimiz neşeli günlere gidiyorum ve Bangledeşli bira satıcısınının sesiyle an’a dönüyorum.

Vatikan, Roma sınırlarında bulunan mahalle büyüklüğünde bir ülke. Papa tarafından yönetilen ve  Katolikliğin merkezi olan ülke. San Pietro Kilisesi (San Peter’s Basilica)  Vatikan’ın merkezinde bulunuyor. Vatikan yüze yakın İsviçre vatandaşı askerler tarafından korunuyor. Yöresel kıyafetli İsviçreli askerler Vatikan’ın kasvetli havasını birazcık olsun dağıtıyordu. Hava sıcak, Papa’nın dev portresi asılmış. Heyecanla Roma Pass’lerimizi çıkararak görevliye uzattık “this is different country” yanıtını aldık. Kiliseye girmek için bekleyenlerin oluşturduğu sırayı görünce “bu sıcakta zaten bu kadar bekleyemeyiz” diyerek isteksizliğimizi rasyonalize ettik.

İsviçre vatandaşı Vatikan Askerleri


San Pietro Katedrali (Castel Sant'angelo'dan görünüm)

Vatikan’dan çıkıp via della conciliazione caddesini takip ederek Castel Sant’angelo’ya ulaştık. Via della conciliazione’den San pietro kilisesi harika görünüyor. Roma Pass’teki 2. Bilet hakkımızı kullanarak Castel Sant’angelo’ya çıktık. Tepesinde Mikail Meleğin heykeli var. Kaleden şehri izlemek çok keyifli oldu, bir süre izleyip fotoğraf trafiğini sonlandırıp indik. Ponte Sant’angelo köprüsünde  çeşitli heykeller ve sanatsal süslemeler var. Şehrin her bir yanında olan sanat eserleri insanın başını döndürüyor doğrusu.
Castel Sant'angelo

Tevere (Tiber) nehri, yolları süsleyen ağaçlar ve tarihi doku ahenkli üçlüyü oluşturuyor.  Tevere ve Castel Sant’angelo’yu izlemeninin keyfine varıyoruz bir yandan içeceklerimizi yudumlarken. Sonra elimize haritayı alıp piazza navona’ya doğru yürüdük. Navona meydanı kafeleri, ressam ve karikatüristleri ve Bernini ve Borromini’nin birbirine nispet yapan şahaserlerinin bulunduğu tatlı mı tatlı bir meydan. 5-10 avroya karikatürünüzü çizdirebilir, kafelerde soğuk bir şeyler içerek serinleyebilir ve de piazza navona’nın sıcak havasını içinize çekip ferahlayabilirsiniz. Biz yaptık, mutlu olduk.
Piazza Navona

Pantheon (m.s) 136 yılından bu yana ayakta duran, sütunları ve kubbesiyle göz kamaştıran bir tapınak. Bulunduğu meydanının dar olmasından ve insan yoğunluğu da fazla olduğu için fotoğraf çekmekte zorlandık. Çevresinde irili ufaklı kafeler var. Yakınındaki marketten ihtiyaçlarımızı karşıladık. Roma’da genellikle turistik yerlerde market göremedik o nedenle market bulduğumuzda çantamızı boş bırakmadık.
Pantheon Tapınağı

Trastevere bölgesinde yorgunluğumuzu attık. Tevere nehri kenarına fuar alanı oluşturmuşlardı, fuar alanında hediyelik eşya dükkanları, kafeler ve ürün tanıtımı yapan firmalar bulunuyordu. Teverenin bir kıyısı boyunca da restoran ve kafeler vardı. Pizzalarımızı alıp tevere nehri kenarında pikniğimizi yaparak günün yorgunluğunu attık.


Trastevere

Birkaç günlük Roma gezimiz çok zevkliydi, mutlaka görmeniz gerekenler listenize eklemenizi tavsiye ederim.
Saygılarımla

C.T

2011 İtalya Gezisi